Soguk ruzgarin yuzume carpmasi, kurumus ve dokulmus yapraklarin arasinda yurume, dallari soyulmus, ciplak agaclarin arasindan gecerken sonbahar gunesinin yuzume vurmasi ve azda olsa icimi isitmasi, birer nimet, birer hediye, bir avuc hayat ve yasam.
Saatlerce dolasabilirdim eger su uykusuzlugum olmasaydi, ama bugun gun isiginin altinda yurmek istedim, hissetmek istedim gunesih isiklarini, gormek istedim o sari gunesi, bir morlu, kirli maviyle grili son bahar gok yuzunde. Piril piril, utanmadan, karanliga batmadan onceki hali.
Icim bir an icin kipir kipir etti, sevindi. Hayat yuzume gerimi dondu ne oldu?
Sarayip sarmaladi beni, ve belirsiz sokaklar icinde kaybolu verdim, tutu verdi beni, saklayip gizledi, en buyuk sirri olu verdim. Sonra, bir anda, hic beklenmedik o zamanda yolumu geri bulu verdim.
Sehre dogru, ve geride ise, bir yerde, kirmizi citli bir evin icinde bir soba, bir somine yaniyordu, ve belkide geri baksam dumanini gorebilcektim, kim bilir? Belkide goremicektim. Ama o yanan odunun kokusu ise gercekti. Esrarengizli baharat dukkani gibi cekebilirdi herhangi birini, herkesi. Herkesin derdine sifa olucak dukkanci, bir parfum dukkani, bir kitapci, bir felsefecinin kesfettigi bir yer, bir dindar adamin huzur buldugu mekan, bu yanmakta olan odun kokusu hepsini icerip her yastan ve her kisilikten, iki cinsiyettende insanlari toplayip bagrina basabilcek bir guce sahipti.
Bizse, ona karsi hesap veremicegimizi bilerek, ona gonulden gidip bizip cezbetmesine yurekten razi olduk.
No comments:
Post a Comment